Tekel İşçileri Direnişi / Tahayyül III

Artıkişler Kolektifi, Göksun Yazıcı – 2010-15 //

Görüntüleri izliyoruz: 2009 yılının Aralık ayı. Polis megafonunda bir ses yankılanıyor. “Bu alanı boşaltın, saat 3’e kadar bu alanı boşaltmazsanız hepinizi gözaltına alacağız”. Abdi İpekçi Parkı’ndaki kalabalık içinde kırmızı kazaklı ve kasketli bir adam “Saat 3’ü bekleme şimdi çıkar bizi, gel çıkar hadi!” diye cevap veriyor. Bir başka görüntüde yine Abdi İpekçi parkındayız. Kış vaktinin soğuğunu parktaki kalabalık umursamıyor. Bazıları üzerlerine fışkırtılan sudan da bıkmış olacak ki üzerindekileri de çıkarıp parkın soğuk havuzuna atlamış. “Ölmek var dönmek yok sloganları” parkın her tarafından geliyor. Bir diğer görüntüde bir çadırın içindeyiz. Biraz efkarlı, biraz neşeli bir türkü söyleniyor. Halaya duranlar seslerini yükseltiyor. Soğuk, çadıra dokunsa da halaya işlemiyor…

O günleri Göksun Yazıcı şöyle anlatıyor:

“2009 yılının son aylarında on yıllardır süren özelleştirmelerin emeği “gereksiz” duruma düşürerek değiştirmeye çalıştığı “emek rejimi”ne karşı büyük bir direniş başladı: Tekel İşçilerinin Direnişi. 2001 yılında IMF’ye yazılan niyet mektubunda tütün ekim alanlarının kısıtlanması taahhüdünün ardından başlayan TEKEL özelleştirme sürecinde de “emek rejimi”nin değiştirilmesi emekçinin “boşa çıkartılması”yla başladı. “İş yapmadan maaş alıyorlar” söylemini haklı çıkarmak için, işyerleri özelleştirilen işçilerin artık yapacak işlerinin kalmaması ve o güne kadar taşıdıkları tüm kıdem tazminatı ve özlük haklarının ellerinden alınarak başka işyerlerine yerleştirilmelerini öngören düzenleme yapıldı. Dönemin hükümeti bunu işçilere yaptıkları bir “lütuf” olarak göstermek istediler. Aslında işsiz kalacak işçilere ekmek “lütfediyorlardı”.

4-C sadece  mevcut TEKEL işçilerinin karşılaştığı bir sorun değil, tüm “emek rejimi”nin değiştirilmesi için atılan önemli bir adımdı. 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’na göre tanımlanan sözleşmeli ve geçici personeller, C fıkrasına göre, bir yıldan az süreli ve mevsimlik olarak çalıştırılacak, sözleşmeli çalıştırılacakları için de işçi sayılmayacaklardı. Statülerinin değiştirilmesiyle de “işçi” olarak hak kazandıkları tazminatlar, izinler ve özlük haklarından mahrum bırakılacaklardı. Hükümet, TEKEL işçisini “milletin vergileriyle çalışmadan maaş alan asalaklar” olarak göstermeye çalıştı. “Çocuklarımız 4-C’li olmasın “diyen TEKEL işçileri, değişen emek rejiminin gelecek kuşaklar için ne büyük bir güvencesizlik getireceğini dile getiriyorlardı. Emeklilik yaşının altmış beşe çıkarılması, prim gününün arttırılması ama çalışma sürecinde de kazanılacak hakların sıfıra indirilmesi yeni emek rejiminin sadece sermayenin istediği  şekilde – ücreti düşük özlük hakları yok- olması için yapılan baskılardı.

Yeni emek rejimi, emekçinin kendi emeği üzerinde hiçbir hakkının olmaması, bu emeğin emekçiye karın tokluğundan daha fazla bir şey getirmemesi, çocukları için gelecek kendisi için güvence olmaması için yapılan düzenlemelerden ibaretti. Dönemin hükümeti bu yeni emek rejimini hayata geçirmek ve emekçileri “terörist” ilan etmek için işbaşındaydı.”

Görüntüler daha da çoğalıyor sonra, arka arkaya geliyor. Hepimizi görüyoruz bir yerlerde. Herkes gülümsüyor. Şimdi aradığımız bir umudun ifadesi ve sokakları doldurmanın cesareti hepimiz sarmış. Her bir kayıttan bir iç döküş, bir slogan, bir koşturmaca, bir şarkı, bir heyecan dökülüyor ekrana. İzlerken toplamaya çalışıyoruz, ne çare… Ne kadar toplarsak toplayalım hep bir şey eksik kalıyor. Sonra bir yerinden aniden bir sonraki direnişi selamlayan bir görüntü beliriveriyor. İçimiz yanarak Ethem’i buluveriyoruz kalabalığın içinde. Bize doğru yürüyor…

TEKEL İşçilerinin Ankara Kızılay’daki direnişi 78 gün sürdü. Bu döneme dair tanıklıklardan yola çıkılarak birçok belgesel film ve video üretildi. Beklenmedik bir dayanışmanın aniden Ankara Kızılay’da yeşermesi ve kökleri derine uzanan bir ağaç gibi altında binlerce insanın yaşadığı bir yaşam alanı oluşturması ile sürdü bu 78 gün.

Bugün bu görüntüleri izlediğimizde gözlerimizin buğulanması, bir nostalji duygusunun ötesinde bugünün çaresizliğini ve sıkışmışlığını anlama çabasından kaynaklanıyor. Gittikçe azalan kalabalıklar, herkesi evlere hapseden güvenlik paranoyaları içerisinde kiralık işçi sözleşmesinin de sessiz sedasız mecliste yasalaşmasını anlama çabası… O günlerde nasıl da bu kadar kalabalık olabildik sorusuna vermeye çalıştığımız cevaplar oldu her güne dair yapmaya çalıştığımız videolar. Sonra bu videolar çoğaldı. 78 günün yüzlerce türküsü, sözü, kavgası, direnişi varmış meğer. Pek bir yere sığdıramadık. Sadece yan yana getirebildik.

Artıkişler Video Kolektifi – 2016

“Tekel İşçileri Direnişi” belgeseli, Aralık 2009 – Mart 2010 tarihleri arasında Çapul TV, NHKM, Arşad Narçın, İrfan Aktan, Onur Metin, Sibel Tekin gibi video eylemci, belgeselci ve gazetecinin bulunduğu bir ekip tarafından kayda alındı. 78 günün videolarının montajı 5 yıl sonra Artıkişler Kolektifi tarafından bu kayıtlardan yapıldı. Bu belgesel, 78 günün kayıtlarından yapılmış 39 videoluk bir seçkidir.

13. Istanbul Bienali 2015
7. Montreal Türk Filmleri Festivali 2015 / En İyi Belgesel Ödülü
“Terk Etmeyeceğiz / We Won’t Leave” – Goethe Institut Ankara – 19.04 / 03.05.2016

http://inadinahaber.org/2016/05/tekel-iscileri-direnisi-montrealde-festivalde-belgesel-bolumunde/