GerideKalanlar 5 – Oranien Platz’dan Oplatz.net’e Dayanışmanın Güncesi

Artıkişler Kolektifi – 2016 //

Almanya’da göçmen mücadele hareketlerinde yer alan Turgay’la, hareketin eylem, direniş ve işgallerle elde ettiği kazanımlardan ve son göçmen dalgasının etkilerinden konuştuk.

Artıkişler Kolektifi: Almanya’daki aktif göçmen örgütlerini nasıl tarif edersin?

Turgay: Bildiğimiz örgüt tarzı değil, Devrimci Mülteci Hareketi örneğin mültecilerin örgütlediği fiili bir sokak hareketidir. Refugee Movement ve Oranienplatz olarak biliniyor. Avrupa’da mekanın adıyla anılıyor hareket. O nedenle mekan önemli, mekanı kaybettiğin zaman siyasi etkisini yitiriyor. Oranienplatz işgalinde çadırlar önemliydi çünkü göçmenlere uygulanan izolasyonu kıran sembolik bir özelliği vardı. Polis saldırıp Oranienplatz’ı yıkınca ağaç işgal ettik, kadın arkadaş 5 gün kaldı ağaçta. İlk 2-3 gün su ekmek gibi ihtiyaçlarını vermedi polis. Bunun üzerine hemen karşı parkta 22 gün açlık grevi yaptık talepler belirleyip. Hukuken orada politik faaliyetlerimize devam edebilmemiz için iki çadır kurma hakkı verildi. Ama kurduğumuz çadır bir gece ateşe verildi.

Nasıl başlamıştı işgal?

Göçmenlere uygulanan ulaşım yasağı, yemek paketi, çalışma yasağı… Biz dedik ki bu yasakları tanımıyoruz. Eve Almanca’da ‘heim’ diyorlar ama biz, bunları izolasyon kampları olarak tanımlıyoruz. Hapishane gibi değil ama Avrupa’da öyle bir sistem kurmuşlar ki çok inceltilmiş yöntemlerle izole ediyorlar seni. Dışarı çıkman yasak değil ama ayda 40 euro para veriyorlardı biz kaldığımızda 2010, 2011’de. 15 euroluk da kuponlar var, onu veriyorlar. Sen nasıl çıkacaksın ki onunla, diyelim ki bir şehre gitmek istedin. Yasak ama gitmek istesen bile gidemezsin o parayla. Hem bu izolasyonu kırmak için hem de sokakta komünal bir hayat mümkün olabilir diye 1,5 sene değişik kültürlerden insanlarla bir arada yaşayabildik. Kış da geçirdik o çadırlarda. Devamlı orada kalmasak da, meydanı direnişin merkezi olarak kullandık. Ama orayla da kalmadık, sendikaları, partileri, konsoloslukları işgal ettik sınırdışı kararlarına karşı. 2012’den 2015’e kadar sürekli eylemlilikler devam etti. Önce lokalden başlayıp başkente taşıdık direnişi. Almanya çapına yaydık siyasal etkiyi. Sonra da merkezden durup yerellere otobüs turu düzenledik. Almanya’daki 18 mülteci kampına buradan otobüslerle gittik, her yerde eylemler yaparak. Mülteci kampının içinde, dışında, sokak işgalleri ve benzeri… Öyle yaydık yani. Sonra da bütün Avrupa çapına yaydık. Avrupa Birliği ülkelerinde mültecilerle ilgili yasalar aynı nüanslara sahip, mültecileri izole etmek, toplumdan dışlamak ve bunların gönüllü olarak geri dönmesini sağlamak ya da zorla sınır dışı etmek. O nedenle bu sınırlara karşı, frontex’e karşı  Strasbourg’dan Brüksel’e yürüdük. Ondan önce bir delegasyon grubu oluşturduk ve Fransa’ya, Hollanda’ya, İtalya’ya gittik. Hem oralardaki mülteci gruplarıyla hem de anti-kapitalist hareketlerle görüşmeler yaptık. Sonra da bu gruplarla Strasbourg’da buluşup Brüksel’e yürüyüş yaptık.

Talepleriniz nelerdi?

Üç ana talep belirledik. Mültecilerin dolaşım yasağı ve mülteci kampları kaldırılsın, sınırdışılar durdurulsun. Dolaşım yasağı önce 30 kilometreyle sınırlıydı sonra eyalet dışına çıkma yasağı konmuştu. Mücadelenin sonunda dolaşım yasağı kaldırıldı mesela. Yemek paketi de kaldırıldı, aylık ücret vermeye başladılar.

Şu anda halen uygulanıyor mu?

Şimdi hepsi daha sert biçimiyle geri geldi. Şimdi daha kötü, sınırdışı uygulamaları var. Bazı ülkeler güvenli ülke ilan edildi; Balkan ülkeleri, Tunus, Cezayir, Fas, Afganistan, Türkiye, buralardan gelenleri hemen gönderiyorlar, diğerlerini de aşama aşama gönderiyorlar. Sonra o yemek paketi geri geldi. Her yerde mülteci kampları açıldı ve durumları insan hakları açısından bizim dönemimizden çok daha kötü. Şu an biz yeni gelen mültecileri örgütlemeye çalışıyoruz. 2013-14’teki dinamizmin şu anda olduğunu söyleyemeyiz. Fakat koşullar ne kadar kötü olursa olsun birileri örgütlemezse olmuyor. Kendiliğinden bir direniş olmuyor, birilerinin başlatması lazım. O yüzden biz direniş deneyimini yeni gelenlere dergiler, broşürler, filmlerle aktarmak istiyoruz, hem de yeni gelenlerle hazırlık toplantıları yapıyoruz. Çeşitli eylemler oluyor ama henüz öyle büyük bir direniş yok.

İltica süreci nasıl işliyor?

Dublin Anlaşması’na göre ilk parmak izin hangi ülkede alınmışsa oraya iade etme hakkı var. Herhangi bir AB ülkesinde parmak izin alınmamışsa burada iltica hakkına başvurabiliyorsun. Sonra seni bir mülteci kampına yerleştiriyorlar, ifadeni alıyorlar sonra bekliyorsun. Eskiden çok uzun zaman alabiliyordu, 3 yıl, 5 yıl hatta 20 yıl kampta kalan insanlarla karşılaştık biz burada. Hiçbir cevap alamamış. Biz mesela 18 yaşında bir çocukla tanıştık burada, mülteci kampında doğuyor ve hala orada yaşıyor iltica sürecinde… Sınır dışı edebilmek için yeni yasaları bu süreci daha hızlı sonuçlandırma biçiminde formüle ettiler. Almanya’nın genç nüfusa ihtiyacı var, bu hiç bitmiyor, o nedenle seçiyor. Kalifiye olanları seçiyor, çalışmaya istekli olanlara daha toleranslı. Çalışmaya hevesli olmayanları ya da kalifiye olmayanları direkt sınır dışı ediyor ya geldiği ya da parmak izinin alındığı ülkeye ya da Türkiye’ye. Toplu halde sınır dışı ediyorlar. Hemen hemen her ay toplu sınır dışılar oluyor.

Eski göçmenlerin dışlayıcı tavrından bahsetmiştin.

Eskiden gelip buraya yerleşmiş, işyeri açmış olanların çoğu yeni gelenleri istemiyor. ‘Bunlar geliyor, iş piyasasını düşürüyor, işte ne bileyim pisler…’ gibi şeyler konuşuluyor. Biz Oranienplatz’tayken burada sorunlar oldu özellikle Türkiye kökenlilerle. Bir kişi bıçaklandı mesela. Görüşmeler yaptık sonrasında, ‘nedir derdiniz’ diye sorduk? ‘İşte bunlar elleriyle yemek yiyorlar, zenciler geldi yerimizi işgal ediyorlar’ deniyordu. Ben de ‘eskiden bunu Naziler size karşı söylüyordu’ dedim. Eskiden barbar bunlar diyorlardı. Kadın resmi koyuyorlardı, işte bana dokunma falan. Şimdi de eski bakış açısı devam ediyor. Almanya’da ırkçılık bunun üzerinden yayılıyor, ‘bunlar çalışmıyor, devletten bedava geçiniyor, nasıl yaşanacağını bilmiyor’. Almanya’nın bazı eyaletlerinde mültecilere davranış kurallarıyla ilgili broşürler çıkardılar, eğitim falan yapıyorlar.

Eski göçmenlerle görüşmelerimizde ‘biz de sizden rahatsız oluyoruz dedik; güzel yemekler yiyorsunuz, güzel apartmanlarda oturuyorsunuz, duş yapıyorsunuz, kaşıkla yemek yiyorsunuz’. Şok oldular önce, sonra durumlarını anlattık; bu insanlar Libya’dan geliyor, orası bombalandı, insanlar ailesini, işini kaybetti. Bir süre sonra anlamaya başladılar keyfinden gelmediğini kimsenin. Bir kısmı sonra destek oldu, çay, yemek getirdi. Bunu diyalogla çözdük yani.

Türkiye’de de benzer bir durum var. Peki şu an göçmen nüfusu nedir Almanya’da?

Almanya’da şu anda 1 milyon olduğu söyleniyor göçmen sayısının. Türkiye’de göçmenlere karşı geliştirilen argümanlarla buradakiler çok farklı değil, ‘işimizi elimizden alıyor, piyasayı düşürüyor, devlet bunlara para veriyor, vergimizden yiyorlar’ gibi ama realite öyle değil. Almanya’da çalıştırılıyorlar mesela, kaldığın mülteci kampında saati 1 euroluk işler var, bulaşık, bahçe temizliği vs. Normalde saati 8,5 euro burada. Bir ekonomik yükten falan söz edilemez aslında Almanya açısından.

Kürt göçmenlere karşı tutum nedir?

Yeni yeni Kürt göçmenler gelmeye başladı. Mesela Ezidi Kürtlere daha açık, inanç baskısı gördüğü için daha hızlı transfer edebiliyor. Suriye’den gelenlere 1 yıla kadar toleranslı. Balkan ve Afganistan’dan gelenler öyle değil. Yaptığımız eylemlere Afganistanlı daha çok insan katılıyor, Suriyeliler daha az katılıyor mesela. Kavgalar da çıkıyor aralarında. Kürtlere saldırılar oluyor, Çeçen mülteciler Ezidi Kürtlere saldırdı en son mesela.

Siz nasıl örgütlendiniz bu parçalanmış gruplar arasında?

Daha önce politik mücadeleler içinde yer almış mülteciler vardı, biz birbirimizle konuşabildik. Kamptaki bir intihar olayı bizi etkiledi, orada kalan insanlar bu böyle olmaz dedik kendi aramızda, insanlar izolasyonla ölüyor. Erfuhrt’ta bir kamp yaptık ve Berlin’e yürüyüş fikri oradan çıktı. Parlamento burada, Berlin Almanya’nın merkezi. Ben Osnabrück’teydim, şehre 30 km uzak, Hollanda askerlerinin II. Dünya Savaşı’nda kullandığı bir askeri kamp. Bir insanla ya da medyayla diyalog kurma şansın yok. Yani oradaki sorunu anlatma şansın yok. Biz yine de orada çeşitli eylemler yapıyorduk ama lokal kalıyordu. O yüzden başkente yürüme fikrini geliştirdik. Bu eylem sorunun yeniden tartışılmasını sağladı, parlamento tartıştı, belediyeler tartıştı, sosyal hareketler tartıştı. İster istemez bir dinamizm oluştu.

Oplatz işgali nasıl sonlandı?

Oplatz, polis saldırıları ve ırkçı saldırılarla kırılamayınca içeriden bölme taktiğini uyguladılar, o etkili oldu mesela. Senatodan göçmenlere normal hayat vaadinde bulundular. İnsanlar o kadar zor şartlardan geçmişlerdi ki, kabul ettiler. Biz de mesela Türkiye’den bir milletvekiliyle görüştük. Berlin’de kalma hakkı ve oturum hakkı vereceğiz diye söz verdiler. İmzalı kağıt istedik, parlamentoya güvenmiyoruz dedik. Kağıdı vermediler, biz de bu kirli bir oyundur, meydanı terk etmiyoruz dedik ve parlamentoyu terk ettik. Diğerleri kabul etti bu sözü, 100’lerce kişi… Bunları önce apartmanlara yerleştirdiler şehirde ama uzun sürmedi, 3 ay sonra polis zoruyla hepsi boşaltıldı. Bunu kabul eden mültecilerden birisi mesela, Oranienplatz’ta kendine benzin döküp yakma girişiminde bulundu ama söndürdüler tabii… O zaman bizim haklı olduğumuzu gördüler anlaşmayı kabul edenler. İçeriden birileriyle işbirliği yapma metodu sömürgeci bir taktik. Bütün sömürgelerde böyle yapıyorlar. Bu sömürgelerde uyguladıkları taktiklerin aynısını uyguladılar burada Oplatz’ta da. Mesela bizim aleyhimize açıklamalar yaptırtıyorlardı göçmenlere.

Okul işgali nasıl gerçekleşti? Halen kalanlar var değil mi?

Çocuklar, kadınlar vardı, kışın kalmaları zor oluyordu meydanda. Okulu işgal ettik. 9 gün boyunca direndik ve işgali kazandık. O zaman belediye başkanı Mart sonuna kadar kalsınlar dedi ama o uzadı hep, çünkü sorun çözülmedi. Halen de devam ediyor. Polis boşaltmaya çalıştı, o zaman ilk çatı işgali gerçekleşti. Almanya’da yeni eylem formları oluştu göçmen hareketiyle, çatı işgali ve ağaç işgali gibi. Çatışmalar sırasında bir grup Romen terk etti binayı, şimdi sokakta yaşıyor onların bir kısmı. 300 kişi kalıyordu okulda, evsiz Almanlar vardı. Ortak yemekhane kurmuştuk, müzik yapıyorduk, dil kursları vardı. Mahkeme bizim lehimize karar verdi tabii belediye kağıt imzaladığı için.

Antoni Negri’nin dediği gibi kapitalizmin yeni hayaleti göçmenler mi, işçiler daha eski bir tehdit olarak mı kaldı?

Biz de işçiyiz aslında, göçmenler de potansiyel işçiler. Biz burada sendikalardan üye olma hakkı talep ettik. Çalışma hakkımız olmadığı için sendikaya üye olabiliyorsun ama bu hiçbir işe yaramıyor. Biz direnişe başlarken ‘refugee strike’ dedik yani mülteci grevi. Bu aynı zamanda bir sınıf meselesidir diyorduk. Çünkü herkes geldiği kolonyal yerlerin baskı ve sömürüsünden kaçıyor, buraya geldiklerinde de ırkçılıkla, kapitalizmle eziliyor, sömürülüyorlar. Biz de potansiyel işçi sınıfının içindeyiz ve sizinle sorunumuz aynı ve aynı yerde mücadele etmemiz gerek dedik. Sendika şubesini işgal ettik. Bruno dedi ya ‘hoşgeldin kültürü’nde problem var diye, bize ‘willkommen, hoşgeldiniz’ yazdılar önce. Biz binanın içinde kaldık tabii ve dedik ki bizi taleplerimizle ilgili yetkili biriyle görüştürün. Kabul etmediler ve sonra şöyle yazdılar, ‘Mülteciler hoşgeldi ama bizim evimizi işgal etmeye hayır’. ‘Burası bir sendika, eviniz değil, işçi sınıfını temsil etmeniz lazım, ne demek bizim evimiz. Bizim sorunlarımızla ilgilenmeniz lazım, biz de çalışma hakkı istiyoruz, sendikaya üye olmak istiyoruz’ dedik. O süreç boyunca mülteciler işçi sınıfı mıdır değil midir gibi tartışmalar yaptık ve sendikanın tabanındaki gruplarla da eylemler yaptık, hala da devam ediyoruz.

Oplatz hareketinin sitesi: http://oplatz.net/
Daily Resistance göçmen gazetesi: http://dailyresistance.oplatz.net/
Wearebornfree göçmen radyosu: http://wer.oplatz.net/