GerideKalanlar 7 – City Plaza İşgal Oteli

Artıkişler Kolektifi – 2016 //

Atina’da sokaklar, özellikle dayanışmanın hissedildiği mahallelerdeki rengârenk duvar yazıları nerede olduğumuzu tekrar hatırlatıyor. Yazıların ve afişlerin çoğunluğu dayanışma üzerine… Macar yazar György Dalos’un “1985” isimli romanı, George Orwell’in “1984” romanının iyimser bir devamı gibidir. 1984’teki imparatorluklar bir işçi devrimi ile yıkılır, ancak proleterya da uzun süre iktidarda kalamaz. 1985 yılı bu yüzden belirsizliklerin ve kaosun yılıdır. Ancak insanlar umutludur, diktatörlük rejimi sonrasında birlikte yazılacak bir geleceğin belli belirsiz dili duvar yazılarıyla anlatılır romanda. Bu nedenle roman çoğunlukla duvar yazılarından ibarettir. Atina’da dayanışmanın mahallelerinde duvar yazılarını okumaya başladığınızda da bugünün Avrupa’sının iyimser görünümlü bir distopyasını görmek mümkün. Onlarca yazı içerisinde algıda seçicilik: “Berkin Elvan kardeşimsin” yazılamasının altında Alexis imzası var. Biraz daha ilerde aynı stickerlar her yerde: “Lady’s and Gentelman, Aleppo is Burning / Halep Yanıyor”.

Atina’da Victoria Meydanı’nın hemen aşağısında Avrupa’nın en iyi oteli City Plaza Hotel bulunuyor. 400 kişinin kaldığı otelde konukların yarısı Suriye, Irak, İran, Afganistan, Filistin ve Pakistan’dan çocuk göçmenler. Ekonomik ve Politik Sığınmacılarla Dayanışma İnisiyatifi’nin kararıyla birkaç ay önce işgal edilen otele sınırın kapanmasıyla kentin çeperindeki kamplardan şehre gelen göçmenler yerleşmiş. İhtiyaçlar, dayanışma hareketinin yürüttüğü kampanyalarla ve etkinlik gelirleriyle karşılanıyor. Otelin bulunduğu göçmen mahallesi sağcı grupların gösteri yaptığı meydana yakın bir bölgede. İnisiyatiften Olga, ilk zamanlar ırkçı saldırılar yaşandığını ama sonrasında dayanışmanın büyümesiyle saldırıların durduğunu söylüyor. Atina’da göçmen dayanışması hayli canlı. Kent sokaklarının herhangi bir köşesinde yeni bir göçmen işgal eviyle karşılaşmanız olası. “Atina’da çok sayıda boş ve terk edilmiş bina var, kriz sonrası sayıları artan boş binalarda şimdi çok sayıda göçmen kalabiliyor” diyor Olga. School 2 – 2o Filoxenio Prosfigon, Politeknik, Themistokleus üzerinde iki squat, Notara, Strephi Squat, School, Hotel Oniro, Dervenion, Cat’s Spirit, ve Steki Metastanon sosyal merkezi göçmenlerin kaldığı ve bir araya gelebildiği dayanışma alanları. Mekanların çoğunda video ve fotoğraf yasağı var.

En iyi bilineni, “Birlikte yaşıyoruz dayanışmamız kazanacak” mottosuyla City Plaza Hotel, hem ziyaretçileri, etkinlikleri ve kampanyalarıyla hem de mekan içerisindeki örgütlenme yapısıyla epey dikkat çekici. Çocukların türlü oyunları, neşeli çığlıkları ve koşturmacaları arasından ortak alana erişebiliyoruz. Otelin ziyaretçileri arasında kampanyaya da destek olan Sandro Mezzadra ile karşılaşıyoruz. EuroNomade üyesi, Brett Neilson’la ortaklaşa yazdıkları “Border as Method Or, the Multiplication of Labor” adlı kitabıyla da bilinen Mezzadra, City Plaza’ya “AB’nin Yeni Sınır Rejimi” adlı bir konuşma için gelmiş. Konuşmasında Avrupa Birliği’nin hegemonik sınır rejimlerinden göçmen ekonomilerine, emek ve işgücü ve dayanışma hareketlerinden bahsediyor. AB sınır rejimlerinin hareketliliğin kontrol edilmesi üzerine kurulduğunu söyleyen Mezzadra’ya göre bu rejimler, göçmenleri illegalize ediyor, bu nedenle sınırları marjinalleştiriyor ve bugünün sınır imajlarını kapı, duvar, tel örgüler, kamplar ve çadırlar etrafında oluşturuyor. “Bugün bu algılarla ve kontrol mekanizmalarıyla mücadele etmek gerekiyor. Sosyal hareketlerde çalışan insanların Fortress Europe/Avrupa’nın Surları imgesini eleştiren yaklaşımları da bu anlamda birleşiyor. Bugün Yunanistan’daki kamplar ve çadır imajları aslında Almanya’da ve diğer kuzey Avrupa ülkelerinde çalışan Yunan işçilerinin yaşam koşullarını hatırlatabilmeli. Dolayısıyla bugün göçmenleri bu sınır rejimlerinin kurbanları olarak gören ve sorunu tek boyuta/sınır sorununa indirgeyen yaklaşımlar oldukça tehlikeli. Avrupa’nın sınırlara ihtiyacı var çünkü hem göçmenlerin geçişini engellemesi hem de yeni sınır rejimlerini yeniden organize etmesi ve Avrupa vatandaşlığı etrafında yürütülen hiyerarşik hareketliliği sürdürebilmesi gerekiyor. Fakat göç hareketlerinin hegemonik sınır rejimini tehdit eden gücünü de görmek gerekli. Bugün dayanışma hareketleri açısından baktığımızda ihtiyacımız olan şey organik olmayan yapılanmalar yerine acil müdahaleleri içeren özyönetim biçimleri. Sınır rejimleri durmaksızın şiddet üretiyor ve bununla mücadele etme yöntemlerini dayanışmacı sosyal hareketler belirleyebilir. Göç siyasetini ele geçirmeye çalışan sivil toplum örgütleri ise konuyu depolitize ediyor”.

Mezzadra’ya göre göçmenler Yunanistan’da ne yapıyor sorusunun tek bir cevabı var: “Bekliyorlar. Peki bu bekleme edimini nasıl politize edebiliriz? Bunun etrafında oluşan ve oluşacak olan dayanışma hareketlerinin örgütlenmesi ve konuyu beraber tartışması gerekli”. Konuya kitabında olduğu gibi emek açısından da değinen Mezzadra, göçmen kamplarına emek gücünün geçirgenliği olarak bakarsak göçmenlerin yeni Avrupa proletaryasının belirleyici aktörleri olduğunu görebiliriz, diyor. “Bugün Cezayir’den Fransa’ya göç edenler artık büyük fabrikalarda çalışmayacak, bir işten diğerine geçecek ve çok büyük ihtimalle yeni Avrupa proletaryasını oluşturacak”.

Avrupa’nın en iyi otelinde bir oda rezerve etmek istemez misiniz? http://www.best-hotel-in-europe.eu/
http://solidarity2refugees.gr/refugee-accomodation-center-city-plaza/
Artıkişler Kolektifi, Haziran-Temmuz 2016