TV Camında “Öteki Medya” Nasıl Tarif Edilir?

Alper Şen – 2005 //

Bundan birkaç ay önce 5N 1K programında Cüneyt Özdemir “öteki medya”yı ele aldı. “İşte onlar, işte öteki medya!” gösterisi Cüneyt Özdemir’in öteki’ye güzellemeleri eşliğinde sunuldu. “Onlar ki…” güzellemeleri içerisinde Özdemir’in tanımladığı öteki medyanın üyeleri şunlar: Yeni Harman, Kaos GL, Amargi, Güney, Ateş Hırsızı, Siyahi ve diğerleri de büyük kitapçılarda görebileceğiniz en genel tabirle Türkiye’deki bilimum bağımsız anti-faşist dergiler. Araştırmacı gazetecimiz dalıyor fütursuzca ve korkusuzca ötekinin mekanına ve cok ilginç şeyler öğrenip geri dönüyor TV stüdyolarına. “Dergiyi çıkarmak için ceplerinden para harcıyorlar, derginin hazırlandığı yer aynı zamanda café gibi (ne ilginç), bakın burada “çay beşyüz tost birbucuk” yazıyor (vay canına), hmm demek tiraj yetmiyor üstünü siz cebinizden tamamlıyorsunuz (hala aklım almıyor), peki sizi kaç kişi okuyor, yani tiraj falan? 200 mü?” (ah sizi gidi inanmış sempatik kaybedenler sizi…)
Sonra Cüneyt Özdemir’in betimleyici sesi giriyor, kamera İstiklal’i adımlıyor. Beyoğlu’nun arka sokaklarında basıldığını ve dağıtıldığını söylüyor Özdemir bu öteki medya ürünlerinin ve hatta ekleyelim, dolunay gecelerinde o arka sokaklardan birer birer ortaya çıkar öteki medyanın bu gizemli yaratıkları… ve bi bira içmeye giderler mesela…
Belki de hoşlarına gidiyor ötekiyi böyle görmek, inandığı, tartıştığı, kavgasını verdiği şeylere ses olsun diye idealist bir inanç uğruna kültür üretenler sanki bir lokma bir hırka dervişler… “Peki sizi kimler okuyor?” Araştırmacı gazetecimiz bu tarikatın üyelerinin kimler olabileceğini gerçekten çok merak ediyor… Mesela İstiklal’de yürürken bu dergileri karıştıran bi uzaylı falan gördüyseniz sizin bu öteki ile imtihanınıza hak vereceğiz, fakat bu dergileri çıkaran en geniş tabirle anti-faşist okur/yazar kitle acaba hangi tarihte ve ne tür bir gerekçe ile ötekileştirildi? Troçkisti, marxisti, kürdü, lazı, gayi, travestisi, anarşisti, savaş karşıtı, feministi vesairesiyle kendilerini ifade edebilme alanları dergilere kadar indirgenmiş bir kitlenin öteki olması onların dergi başına ortalama bir kaç yüz kişilik tirajları mı? Olamaz çünkü Cüneyt Özdemir’in en azından bir rating manyağı olmadığı düşüncesindeyim. Sadece siyasi, etnik ya da cinsel kimlikleri mi? Eğer öyleyse, onları dergi çıkarma düzeyinde başka bir iletişim alanı bırakmayan hangi medya kanalları? Ya da ne tür ekonomik, politik, sosyal tabuların üzerinden geçiyor bu ötekiler?
Bourdieu “Televizyon Üzerine” isimli kitabında televizyonun belirlediği alanların zamanla kamuoyunda meşru olanın gösterildiği alana dönüştüğünü söyler, bunun için de bir örnek gösterelim aynı kitaptan: Günlük gelişmeleri değerlendiren biri solcu biri sağcı iki kişi sürekli günlük tartışma programlarında birbirlerini yerler. Biri emek, diğeri sermaye, biri insan hakları, diğeri güvenlik der… Sol da sağ da medya tarafından yapılmış tarifler üzerinden konuşur, çünkü “solun” da “sağın” da televizyondan aldığı maaş karşılığı bunu yapması gerekiyordur. Çünkü televizyon ekranı yine Bourdieu’ya göre “ben dedim oldu” alanıdır: “Bunu diyen kişi bir şeyler biliyor ki televizyona çıkartmışlardır, boşuna çıkarmazlar kimseyi televizyona…” Sonra bir de bakarsınız ki sizin sol dediğiniz şey ile ekranda sol denilen şey arasında pek alaka kalmamış. O zaman işte siz de beyaz ekranın size atfedeceği bilimum yakıştırmalara (terörist, bölücü, kendini bilmez vs gibi…) maruz kalabilirsiniz. Çünkü artık NTV’deki Emre Kongar’ın söylediklerine pek benzemiyor söyledikleriniz.
Ya da değişik tatlarda sizi betimleyebilirler. Mesela, CNNTürk`te “Afiş” isimli kültür-sanat programında program sunucusu Barışarock2005’de gördüğü ve “ilginç bir grup” olarak tanımladığı bir müzik grubunu tanıtıyor: “İsmi Siya Siyabend, grup elemanlarının isimleri ise Murat, Dede ve Santur.” Santur kim peki? İşte o ilginç insanlardan birinin ismi kültür-sanat programına göre… Fars diyarından bir enstrümanın ismini, gördüğü bu “ilginç” grubun elemanlarından birinin ismi olabileceği öngörüsüne kapılıyor programın yapımcıları. Peki bir sonraki programlarında “kültür-sanat programı olmamıza rağmen böyle bi hata yaptık, arkadaşınızı santur diye tanıttık” gibi bişey derler mi? Ne münasebet! Sen şükret dinlemeden haberini yaptıkları “öteki müziğin” bir dakikalık VTR’sinin lütfedilip hazırlandığına ve 5 saniyesinde o zamanlar cezaevinde olan vicdani retçi Mehmet Tarhan’ın resminin görünmesine…
Hem boşuna çıkarırlar mı insanı televizyona, bi kere öncelikle televizyondakiler gibi konuşmanız gerekir: 30 saniye içinde derdinizi tane tane ve mümkünse vurucu ve kısa kelimelerle anlatabilmelisiniz. Yoksa yalansınız, zaman akar kamera döner, reklam girer, unutulur gidersiniz.
2005 Barışarock’la devam edelim: İki günde en az yüzbin kişinin giriş yaptığı Barışarock’taki onlarca “öteki standı” ve o standların önündeki kalabalığı hızlıca adımlayıp yemek ve tuvalet kuyruğunda takılan, pogo yapan gençleri sağlığa zararlı dansediyolar diye velilerine şikayet eden Star TV kameramanından sonra yine koca Barışarock alanında bula bula bi kartona “abaza hareket engellenemez” yazan 3-5 genci bulan ve bunlarla bir dakikalık röportaj yapan Show TV kameramanına geçince sanki belli mevzular üzerine haber yapmama konsesüsüne varan bir medya kütlesi ile karşılaşıyoruz yine. Eryaman’da travestilere karşı linçi bir basın açıklamasıyla protesto edeceğini açıklayan Pembe Hayat Derneği Flash TV kameramanın kibar serzenişiyle karşılaşıyor: “Ya şimdi ben geldim, masa başı açıklama çektim vallahi üzülüyorum, kullanamayacağım. Şöyle bi dahakine daha hareketli bir şeyler planlarsanız iyi olur.” 2005 senesinde “Mehmet Tarhan’la Dayanışma İnisiyatifi” Mehmet’in cezaevinde işkenceye maruz kaldığını basına duyurmak için yaptığı onlarca basın açıklamasında bir ilgi göremeyince haber olabilmek için ATV binasının önüne getirdikleri oyuncak köpekleri ısırarak “insan köpeği ısırıyorsa haber olmalı!” eylemi yaparlar. Ortalıkta derhal beliren ATVli bir yetkili daha önce orduevinin önünde bile eylem yapmış gruba ordu tarafından gösterilen toleransı bile çok görür: “Lütfen derhal kesin bu eylemi, sizden görüp başka birileri de eylem yaparsa ne yaparız biz? Gazetecilik kutsal bir meslektir, siz bizim güvenliğimizi tehdit ediyorsunuz!” Şiddete ve silaha hayır diyen vicdani retçilerin birilerinin güvenliğini tehdit ettiğini iddia etme fikrini geçelim bi kalemde, ATV bu eylemden sonra kendisini daha da bir kutsadı: Bu eylemin sadece fotoğraflarını çeken kendi muhabirini “yoksa sen mi örgütledin bunları!” diyerek işten çıkarttı.
Şimdi Cüneyt Özdemir “öteki medya” derken neyi kastediyor olabilir? O entellektüel terimle “öteki beni besler, onunla olan ilişkim beni aydınlatır vırt zırt…” gibi bişey olabilir mesela. Fakat biz Özdemir’i beslerken “neden bizi ötekiliyosunuz” diye soramıyoruz en naifinden? Belki de Özdemir’i sevmemiz gerekiyor, eğer “böyle fıstık atsınlar bize, başımızı okşasınlar her ziyaretlerinde” diyorsanız…