Akademik/Politik Doğrulayıcı Olarak PoVe, AkEl ve Diğerleri

Oktay İnce

PoVe genellikle isimsizdir,”iki genç”, “somalı bir çiftçi”,”Soma’dan gelen işçi”,”Kınıklı kadınlar” onlardır

İktidar ve tabii ki direniş, insanın kendi içine yerleşecek kadar mikro bir hal aldığında, ruhumuzun bedenimiz üzerinde, zihnimizin ruhumuz üzerinde kurduğu iktidardan söz etmeye başladığımızda, bilgi, çoktan bir iktidar aygıtı olarak ilan edilmişti, hem de en kabasından. Bilgi, gömlek gibi üzerinden sıyırıp  kurtulacak bir şey olmadığından, bilgimizin hem nesnesi hem müşterisi olan halk, yani “bilmeyen” ile “bilen” arasındaki denkleşme nasıl sağlanabilirdi?

Modern zamanlarda Marksist yol, onları “kendinde” iken “kendisi için” haline getirecek bir bilinçlendirme faaliyeti sonunda bu denkleşmenin sağlanması idi. Ama şimdi artık makro iktidar algısının mikro iktidar algısına dönüştüğü zamanlarda bilginin özgürleşme perspektifinin yeni bir biçim alması icap ederdi.

Çatal çatal bilgi yollarından birisi, bilgiyi okulların, kitapların, aydınların yazanların çizenlerin, insanın bildiği şey olmaktan çıkarmak oldu. Doğa da her şeyi zaten bilirdi. Kendi doğasını bilirdi, doğanın doğasını bilirdi. Kediler fareyi, kuşlar uçmayı bilirdi, ve başkasına öğretirdi. Adına halk denen insan topluluğu da bir “kitapsız bilen” idi. Herkesin bildiği kendine , akademinin bildiği, aydının bildiği, yazarın çizerin bildiği kendine, halkın bildiği kendine idi. Böylece ayrım, bilen ve bilmeyen olmaktan çıktı, bilmenin farklılığı ile bilinenlerin farklılığı oldu. Hakikati her zaman kendi ellerinde tuttuğundan emin olan “aydın” da artık halktan öğrenen konumuna yerleştirildi ki, doğanın hakikatinden sonra, kendi hakikatini halkın hakikatiyle birleştirerek bir tümlüğe ulaşsın.

Bu eğilimin sahadaki yansıması “diyalojizm” oldu. İnsanı bilginin nesnesine dönüştürmeyeceksin ve bildiğin şeyle onun öznelliğini yeniden inşa etmeye kalkışmayacaksın. O zaten bir öznedir, bunu tanıyacaksın. Bilgisini bilgine ekleyecek, bilgin bilgisiyle ekleşecek, her ikiniz de çoğalacaksınız. Araştırma yapmak için gittiği köyde ömür boyu yaşamaya karar veren bilginler, özellikle araştırma nesnesine aşık olup onunla özdeşleşen antropologlar her zaman vardı, ama yeni zamanların modern sonrası araştırmacıları, bu doğrudan teması çoktan yitirmişler, veri tabanı üzerinden bilgi üretimine geçmişlerdi ki J Baudrillad adlandırmış olsaydı durumu belki “nesne ötesi özneleşme” filan derdi.

okt1

PoVe, genellikle isimsizdir, AkEl’in tersine. Veya “konu”su yoktur genel başlık altındadır, “sınıf”.

“Politik doğrulayıcı” kavramına eşlik eden politik/akademik kişilik, hem üretim hem ifade alanında bilginin yeni öznesi olarak, entelektüelin yanı başındaki sandalyeye bu yitirilmiş teması temsilen kuruldu. “Bizim bildiğimiz bize, onun bildiği ona” fikrinin, daima bir kendini ifade mecburiyeti içinde olan bilginin ifade araçlarından birisi olan ‘kürsü’ye yansımaması düşünülemezdi. Bir maden işçisi ya da tütün, bir topraksız köylü ya da çoban, genelevden bir kadın ya da bir dayak yemiş kocadan, bir dilenci, göçmen, mülteci, roman olarak.

Hiçbir şey söylemese bile kürsüdeki varlığının dahi işaret ettiği bir şeyler var kitaptan bilen için. “Size birazdan anlatacaklarım, o gerçekliğin ateşinde kavrulmuştur beyler”. Bakın o köye gittim ve gözlerimle gördüm, kulaklarımla duydum tenimde hissettim, insanlarla sarmaş oldum, bilgilerimi topladım, tezlerimi sentezledim, cahil idim öğrendim, kanıtımı da yanımda getirdim, bakın işte o, tanıştırayım, çay içer misin PoVe?

Birisinin bir kitap okuyunca hayatı değişecek ötekinin ise bir hayat yaşayınca kitabı değişecektir.

Ürettiğimiz bilgideki “sahicilik” sorununun bir çözümü olarak “Political Verfyer” orda, kürsüde. Bilginin bu ihtiyacı başka bir politik ihtiyaçla kesişerek onun konumunu güçlendirdi aslında. Sınıfın iradesini temsil eden sınıf partisi fikrinin yerine geçen “irade temsil edilemez” düsturu, sadece herkesin bilgisini kendine teslim etmekle kalmadı, herkesin iradesini de kendine teslim etmişti, ve böylece, yaşamını bilme gücü, hakkı,ve dönüştürme iradesi, kişinin ya da sınıfın aracısı olmaksızın kendisinin kullanması gereken şeylere dönüşmüş oldu.

okt2Ali Söğüt, Somalı maden işçisi, işçi ve direnişçi olarak

Velakin, kitaptan bilenle kitapsız bilenin aynı kürsüde sahne alması, kömür karası teninin girintilerinden çıkmadığı için ocaktan taze çıkmış her daim  sürmeli gibi duran kara gözleri, iri elleriyle kürsüde oturan maden işçisinin politik cazibesi, tezlerinin güçsüz kaldığı noktalarda da kitaptan bilenimizin imdadına yetişecektir.

“Political Verfyer” ın bildiğine tecrübe ve gözlem kaynaklı bir takım çıkarımlar diyebiliriz ama mesele bu değil. O, bildiğini hep belli bir ortamda, arasında sövüp sayacak kadar kendini rahat hissettiği ortamlarda ifade etmeye alışmıştır. Bu köy kahvesi, hemşeri derneği, ağaç gölgesi, komşunun balkonu  gibi mekanlardır ve dinleyenler de genelde tanışıktır. Yabancı bir mekanda, hayatında ilk defa,hepsinin kitaptan okumuş yazmış olduğunu varsaydığı dinleyici kalabalığı karşısında, daha baştan siz sorun ben söyleyeyim de diyemeyeceği için, bildiğini de unutacak, beyni duracak, dili de tutulacaktır elbette. Büyük ihtimalle onu yanında getiren kitaptan bilenden yardım isteyecek, “bir fıkra ile başlayabilirsin” cevabı karşısında rahatlayacak, ardından “doğal ol, ne yaşadıysan onu anlat” fikri çok hoşuna gidecek, kömür karasıyla yazdığı bir şiiri oracıkta okuyuverecektir.

Çok çok çok alkışlanacaktır. Aklına anacığı düşecek bir damla göz yaşı yanaklarından süzülecek, dinleyenlerin derinden hislenmesine yol açacaktır. Bu alkışların bir kısmını kendisini o kürsüye çıkaran Kitaptan Bilene tevdi edecek, “başka ne diyeyim, söylemek değil yaşamak gerekir” gibi bilgisinin kaynağına işaret eden bir cümle ile sözü bitirecektir.okt3

Ali Söğüt, Somalı maden işçisi, sözcü olarak

Political Verifyer genelde salonda hislenmelere yol açar, bilginin, aklın, düşüncenin inorganik, soğuk etkisini kırar. Aslında herkes onu dinlemeye değil görmeye gelir, görüntüsü kanıttır, birazdan duyacak oldukları, aslında asıl dinlemeye geldikleri sözlerin canlı kanıtı. Bilginin soğuk verileri biraz önceki sıcak duygusal atmosferin kuş tüyü zeminine yumuşak inişler yapacaklar, bu duygusal iklimi zihinlere yapışıp kalmak için kullanışlı bulacaklardır. “Maden işçileri, toprakla, köyle, mülkiyetle bağlarını koparamamış yarı proleter işçi sınıfı unsurlarıdır” tezi, şiirin “Kömürün karasını gözün mü sandın, maden ocağını köyün mü sandın” dizeleriyle kendi doğrulamasını bulacaktır.

Artık kitaptan bilenin ekürisi olarak, şehir şehir, ülke ülke, kürsü kürsü gezmeye başlayanlar ise, kürsü tozu yutmadan yaşayamaz hale gelirler ki, “Political Verify” alanında profesyonelleşmeye başlarlar. Bir kaç  gözlemle dinleyiciyi analiz edip, neleri duymaktan hoşlandıkları üzerine bilgilerini yükseltince, özellikle Sosyalistlerin duymaktan hoşlandığı işçi sınıfı, bilinç, parti, devrim sözcüklerinin bolca geçtiği sözler konuşmaya başlayacak, kendini aşanlar ise kitaptan bilenin tezlerine kendi referanslarıyla eleştiriler bile getireceklerdir. Bir zaman sonra, Tekel işçisi Ahmet iken, “sınıfın devrimci potansiyelinin tarih sahnesine geri dönüşünün canlı göstergesi, temsili” olarak, romantize olmasına aracılık ettiği hayat çoktan kendine yabancılaşmış olacak, birinci konumu terk ederek ikinci konumdaki rüyanın sonsuzca sürmesi için yanıp tutuşmaya başlayacaktır. “Sosyalist” ile “Tekel İşçisi”nin, herkesin kendi rüyasının öznesini karşısında gördüğü ortak çadır uykusu başka bir gerçeklik kapılarını çaldığında, köylünün köyüne, evlinin evine dönmesiyle yarı yolda bitecektir.

okt4Doğu Akdeniz kervanında yürüyen Sarıkeçili Yörüklerinden Pervin Çoban Savran, ve devesi

Büyük Anadolu Yürüyüşü’ndeki sırtı çantalı orta sınıf okumuş ekolojistler kervanının önünde giden Sarıkeçili kadının devesi, daima başını eşeklerin çektiği kendi kervanları aklına düştüğünde ağlar. Hayattaki en zor meslek, başkalarının düşlerini sırtında taşımak olsa gerek. Sosyalist ile Tekel işçisinin yarım kalmış rüyasının, kendi arzusunun temsillerini yükleyecek bir deveyi her durumda bulan Sosyalisti o kadar da etkilemezken, Tekel işçisinin bu rüyadan çıkmamak için kendisini uykuya vereceğini tahmin etmek zor değil.  Sokağın eylemi bitip düşüncenin, bilginin eylemi başladığında, “Political Verifyer” olarak çağırıldıkları her kürsü, bu rüyanın devamı olan bir Tekel çadırıdır artık.

Akademi ya da Sosyalist, soyutlama ve temsiller oluşturma gücünü elinde tutar. Bu duygulanım alanında, meseleyle arada yalıtkan katmanlar oluşmasına yol açar. Deneyim ve gündelik hayattan gelen bilgi, kitapsız olan, duygulanımlarıyla birlikte var olur. Bu karşılaşmalarda Tekel işçisi öteki bilgiyi öğrenmez, tecrübe eder. Sunum kürsüsünde ise, başlangıçta deneyimden gelen duygulanım yüklü ifade, giderek yanındakinden kaptığı ezberlere dönüşür ve etkisini yitirir. Bilgi, entelektüel için bir üretim meselesi iken Tekel işçisi için kendi yaşamsal pratiğinin ışığıdır. Kürsü, PoVe’ de bilgi üretme ihtiyacı doğurur. Kürsü ve rol onu kolay bilgiye, ezbere sürükler. Etkisini yitiren PoVe, eğer hala temsil ettiği toplumsal hareket kamusal alanı meşgul ediyorsa, yenisiyle değiştirilir, yoksa, ara sıra hal hatır iletişimi sözüyle köyüne gönderilir.

Politik doğrulayıcılık bir roldür, kendini temsil ve ifade rolü. Akademik kürsünün, politik mücadele alanının ve medyanın, politik doğrulayıcı, doğal önder ve medyatik imaj olarak bu figüre ihtiyacı vardır.

“Nesneler de bize bakarlar”, “nesnelerin de bakış açıları vardır”, bu sözler tanıdık geldiyse Ulus Baker metinlerini elden geçirmişsiniz demektir. Kitaptan bilenle kitapsız bilen arasındaki bakış açısı meseleleri biraz karmaşıktır. Bakışır haldeyken her ikimiz de aynı anda özne/nesne,  bakan/bakılan, hakkında fikir yürüten/yürütülen olarak denk konumdayızdır, sadece ötekinin bakış açısına yerleşmekten söz ettiğimizde farklılaşırız.

okt5Eğitimbilimci Nuray Türkmen ve Tekel işçisi Azize Hatun Tekel çadırlarında birlikte.

AkEl, PoVe’nin bakış açısına geçici bir süre için yerleşmek ister çünkü, ondan daha sonra ona doğrulatmak üzere mümkün olduğu kadar doğruya en yakın ve nicelik olarak en çok veriyi bu yerleşmenin başarısı oranında elde edecektir. Ne kadar “o gibi”, veya hatta “o” olabilirse ortamda olup biteni en gerçeğe yakın haliyle algılayabilecek, sezebilecektir. Bu arada Sosyalistin de buna ihtiyacı vardır çünkü durumun gidişatıyla ilgili doğru politik müdahaleler ancak bu keskin algı ve sezgilerle mümkündür.

AkEl’in “o”nun bakış açısına yerleşmesi, kendi bakış açından vazgeçmeyen bir bükülmeyle mümkün olur. Kendi bakış açısının emme ve süzme, ayrıştırma ve kategorize etme güçlerini geriye çekip öne çıkarılan duyargalarla yapılmış bir bükülmedir bu,”ben senim”. Çorumluyum, kadınım, anneyim, Kürdüm. Babam da maden işçisiydi. “O” olma halinin mühim göstergesi, kadınların ya da erkeklerin kendi aralarındaki kadın/erkek muhabbetlerini siz gelince kesmemeleri gibi şeylerdir. Varlığınızın yarattığı yabancılık halinin algılama eşiğinin altına düşmesi vs.

PoVe ise kendi bakış açısından akademik elemanın bakış açısına kalıcı olarak sıçramak ister, o da “o” olmak ister, ama gerçekten. Kitaptan Bilen’in cazibesi tam da bu mesafeden, ulaşılmak istenen, özenilen, ya da eşit dil kurmak istenen ama zor olan bu uzaklıktan gelir. PoVe, AkEl’in, onunla denkleşme, onun bakış açısına yerleşme girişimlerinden, cazibenin kaynağı olan mesafeyi azalttığı için hoşlanmaz. Bu çünkü onun için bir düş mesafesidir, daraldıkça gerçeklik düşün yerini alır. Aslında kendi sınıfını sevmez. Kitaptan bilenle “yanında osurulabilecek” bir eşitlik, denklik ilişkisi kurmak istemez. Kitaptan bilenin ” o gibi”, ya da “o” olma arzusu, bu geçici ve amaca bağlı olsa da, ise tersi bir eğilim doğurur. Sosyalist ise bu mesafenin “enseye tokat” haline gelmesinden derin bir haz duyar. Sınıfı zeminden kavramıştır, artık vinci vitese atabilir ve devrim için birlikte yükselebilirler.

Sınıfın seviye yükseltme Sosyalist ve AkEl’in seviye inme hali bir orta yerde çarpışır. Karşılıklı biri birlerini nereye doğru iterler, ya da çekerler? Anladık ki sadece kendileri için arzuladıkları konumlar yoktur, karşıdakiler için de vardır. Buna “amaç konumlar” desek, diyelim bakalım nereye gider. PoVe, Akademik Eleman’ın kendi konumunu, rüya aralığını muhafaza etmesi, misal  “işçileşmemesi”, PoVe olmaya çabalamaması, kendi konumunu korumasını arzu eder.. Ama kitaptan bilenin PoVer üzerinde bir değişim talebi vardır, bilinç yükseltmek, ama kürsüdeki sınıfsal saflığından bir şey kaybetmeden. Aradaki farkı, yani onunla karşılaşmadan önceki ve karşılaşmadan sonraki farkı.

okt6Karadeniz doğa mücadelesinin simgesi Havva ana ve Bergamalı Eurogold’a karşı direnişçi kadınlar

Üçlü yüceltme hali, şeye denk düşer. İşçinin, Sosyalistin aynasından kendisine bakarken oluşan “kurtarıcı”, “her şeyi üreten mübarek eller” yüceltmesi. AkEl’in PoVe’yi  “kitapsız bilen” yüceltmesi. PoVe’nin de, ulaşmak istenen bir seviye konum olarak AkEl’in konumunu yüceltmiş olması. Onun yaşamının bilgisini en alttan kavramaya yönelik yukarıdan yapılacak her sorti bu yüceltmelerde kırılmalar yaratır.

Kitle içinde erimiş halde bulunan “partili”, sonuçta herkesi sürükleyip devrim yapmadı mı, yaptı, Ekim Devrimi onun doğrulaması sayılamaz mı?

PoVe, bir “arada” konumdur. Sahada AkEl’i elinden tutup gezdirir, referans olur. Sınıftandır ama biraz farklı. Kürsüde ise tutan ve tutulan el yer değiştirir, kitaptan bilen onun elini tutar kürsüye çıkarır ve referans olur. Herkes kendi yurdunda öteki ağırlar, ötekinin yabancılık hissetmemesini sağlar, “kendini evinde bil” der.

Ara konum, Sosyalist için bir volan kayışıdır hani hareketle kitle arasındaki bağı sağlayan, bu ilişki motor gücün hareketinin kitleye sirayet etmesini sağlamaktır. Ara konum, kitaptan bilen için bilginin karşılıklı akışını sağlayan yoldur.  Bu akış ağırlıkla PoVe’den AkEl’e kitleden bir veri akışı halinde gerçekleşirken, AkEl’den PoVe’ye geçen bilgi aynı şekilde kitleye akmaz. PoVe bu bilgiyi kendisininkiyle sentezler, veya eklemler, veya içselleştirmez de ezberler, bir güç biriktirir. Bu bilgi gücü onu kitle karşısında dominant hale getirir, onlarla mesafesinin açılmasına yol açar. Yine bu eklemlenmiş bilgi, kitaptan ve hayattan, kürsüde onu bir parça daha güçlü kılar. Karşıdakinin sözlerini daha ustalıkla algılamasını sağlar, sosyal cesaretini arttırır.

Robinson Crouse ile Cuma’nın öyküsüne çok benzeyen bir gidişat oluşur.  Bildiğimiz gibi geldiği dünyayı kötüleyerek anlatmasına rağmen, gemi geldiğinde gemiye atlayıp modern dünyaya kaçan Cuma olur, Robinson ise adada kalır. PoVe kendisini cazip kılan otantik olma halini terk ettiği oranda AkEl için cazibesini kaybedecektir, yerinde saysa ise asla “o gibi” olamayacak, ona yaklaşamayacaktır. Bu onun açısından bir açmazdır.

Alanda, içeriği kitaptan bilen tarafından hazırlanmış basın açıklamasına okuyuculuk yapar PoVe. Kitaptan bilen cümlelerinin bizzat mağdur tarafından okunmasını tercih eder, bu biçimdir, ve içeriğin algılanışını güçlendirir. Bildirideki cümle yapılarının kendi gündelik konuşma diline uygun kurulmamasından gelen kekelemeler, vurgu kaymaları,okuyanla okunan arasında bir uyumsuzluk yaratır ama bu dinleyenlerce pek önemsenmez. Kameraların odağında olmak hoşuna gider. Bu rayting ona kürsü yollarının açılmasında yarar sağlar. Meselenin otantik sözcüsü her zaman ilgi odağıdır.

Partili aydın özerk değil organik idi, partiyle ilişkisi bakımından. Araştıran da organik olmak ister, kitle ile ilişkisi açısından. Gözlemlerin doğrudanlığı ve verilerin doğrulaması için.Onu kitleye götüren PoVe zaman içinde bu ilişkinin kendi tekelinde hiyerarşikleşmesi arzusu duyabilir. Kitle içinden kendi konumuna aday başkaları çıkabilir. İlişkiyi elinde tutmak ister. Bilginin kendi dolayımından geçerek alınmasını ister. Başkalarının PoVe adaylığını önlemek için hamleler yapar. Kitaptan bilen ile samimiyeti kişiselleştirip durumunu güçlendirir. Konumuna göz diken adaylar olursa ufak çapta dedikodu yapar. Yerini korumanın başka bir yolu kitle ve olay üzerindeki etkisini güçlendirmektir. Kitaptan bilenden öğrendikleri burada işe yarar. Yeni kelimelerle hitap eder. “İş kazası değil cinayet”. “Kapitalizm öldürür”. Ağzı laf yapmak önemlidir, hem megafonda, hem basında, hem kürsüde, hem de çözüm masasında. PoVe artık  “sözcü”dür.

Kitaptan bilen bir bilgi değirmeni gibidir. Verileri öğütür. Veriler, gördükleri, sorularına aldığı yanıtlar, ve PoVe’nin içerden yorumlarından oluşur. Veri işlenmemiş ham bilgidir. Belirli bir kavramın , soyutlamanın altına yerleştirilecektir veya yeni bir durumsa adlandırılacaktır.Sınıfsal entelasyon. Yerleştirme bir güncel sanat kavramı. Konferans kürsüsünde, kitaptan bilen öğütülmüş, PoVe ham bilgi sunar genelde. Ham bilgi doğrulamaya ihtiyaç duymaz, doğrulayıcı karakterdedir. PoVe’nin kürsüdeki gücü, daha önce ifade edilmiş idi, bu hamlığından gelir.

okt7Bergama doğa aktivisti Av.Oktay Konyar ve köylülerin önder kadınlarından birisi

“Bize bir dilekçe yaz acıklı olsun”. PoVe’nin bilgisi duygulanımdan kopmamış olduğundan, kopması da gerekmediğinden, saf bilgi değildir. Zihinlerden önce kalpleri etkilemeye dönüktür. Acındırma bu yollardan biridir. “Ağlamayana meme vermezler”. Trajik eşiği aşmamış bir hayata kimse destek eli atmayabilir. Misal, “çocuğum ütüsüz pantolon giyiyor” ile “çocuklarım üç gündür kuru ekmek yiyor” arasındaki farktır bu. Daha çok medyaya seslenişte ortaya çıkar. AkEl durumun o kadar trajik olmadığını gözlemlerinden bilir. PoVe’nin kürsüde durumu gerçeklik eşiğinden çok yüksekte trajikleştirmesini kendi tezlerinin doğrulayıcılığı açısından inandırıcılık sorunu doğuracağından, istemez. Acındırma, o topluluk, misal yoksullar hakkındaki egemen toplumsal algı klişelerini tekrarlayarak kolay sonuç almak içindir. Yoksul, yaşamının hangi bilgilerinin daha görünür kılınmasını ister, buna kafa yorar. Akademik Eleman da işte ifade edilenin arkasında ne olduğuna kafa yorar.

Ama acındırarak işaret ettiği durumu ile gerçek durum arasındaki fark, içten içe PoVe’yi huzursuz etse de, bunun gerekli olduğu kanaatindedir.

“Onlara söz değil konuşabilecekleri bir dil ver”, bilgiden gelen  iktidarı ezilenler lehine kırma eğiliminin modern sonrası düsturu oldu.

PoVe toprağını ağalardan geri almak istemektedir ama bunu şimdi istemektedir, onun için yola çıkmıştır. Sosyalist ona işçi sınıfı-topraksız köylü ittifakıyla devrim yolunu gösterdiğinde toprağını geri alacağı zamanın bilinmeyene ertelendiğini düşünür. Sosyalistin kısa vadede sonuç almayla ilgili önerilerine daha fazla kulak verir. Üstelik Anarşist de ona zaten mülkiyetin kötü bir şey olduğunu ve devrimden sonra bütün toprakların kamulaştırılacağını söylemiştir. Toprağı elinden kayıp gidecektir. PoVe toprağını geri alma karşılığında, iktidarın diğer alanlarıyla uzlaşmaya hazırdır. Misal elinde bayrak taşır, devletine sadakat göstergesi olarak. Sosyalist ise onun iktidarla çatışma noktalarını giderek çoğaltmak, cepheyi genişletmek eğilimindedir. Bu durum çoğu zaman eylemde Sosyalist ile PoVe arasında anlaşmazlığa, zaman zaman çatışmaya yol açar. Sosyalistin, acil taleplerin karşılanmasıyla ilgili bürokrasi karşısındaki uzlaşmaz tutumunu bazen takdirle karşılarken bazen aşırı bulur.

PoVe, AkEl’in bazen neyi araştırdığını tam olarak bilemez. Ortaya çıkacak bilginin güncel mücadele ile bağını, etkisini kendince sorgular. Kendilerine basın ya da destekçi vatandaş tarafından sorulan , cevaplamaya alıştığı soru formatının dışında olan sorular onu tedirgin eder. Misal AkEl, “patronu devlet olan direnişteki işçilerin söz ve davranış kalıplarında ‘kendinde sınıf’ ‘kendisi için sınıf’ öğeleri hakkında bir araştırma” yapmaktadır. Sendika başkanına “hemşerimdir severim” diyen ile, “sarıdır sevmem” diyen arasında.

PoVe aslında meselenin çözümü için mücadelenin gittikçe karmaşıklaşan, karmaşıklaştıkça zorlaşan yollarından çok yetkililerle görüşmeyi tercih eder. Hatta kendi sınıfından çok yetkililerle görüşmekten hoşlanır. Bir tür diplomasi yoluyla bir orta yol bulunması ve kendi gündelik hayatına dönmek için acele eder.

Öz bilinç dışarıdan bilinç ikilemi belki saçmadır. Mesele karşılaşmalar yaratmak düşünürün dediği gibi. Karşılaşmalar etkileşmeler demek. Tekel işçileri Sakarya sokaklarına yerleşerek Ankara’da kendi karşılaşma alanlarını yarattılar. PoVe, AkEl  ve Sosyalistle orda karşılaştı. PoVe karşılaşmalarda dinamiktir. Hem karşılaşmalara sebebiyet verme açısından, hem de karşılaşma içinde etkileşim açısından dinamiktir. “Dışarıdan içimize sızılmasın”cı değildir. AkEl’in kürsüde buluşmalarına aktif olarak katılır.

PoVe oluş, olumsaldır, belli bir zamanda hepimizin alabileceği bir konumdur. Birinci ve ikinci dünyadan bir Entrnasyonal  AkEl’i kendi ülkesinde kürsüye davet etmişse, AkEl’den beklenen söz ve davranışlarında otantik, geleneksel olmasıdır. Üçüncü Dünya’dan oluşunun her yerinden sarkmasıdır. Dumanı üstünde taze geldi, hatta bakir daha önce burada kürsüye çıkmamış. Onlar gibi, su gibi, İngilizce konuşmak olmaz, yerel ağızla, dile hakim olmadığın belli olsun onlardan zaman zaman yardım alasın. Sakın Deleuse’u yeniden yorumlamaya kalkma , o iş buralarda çoktan yapılmıştır Sen bizim sizin hakkınızda düşündüklerimizi doğrula, özünle sözünle, biçim ve içeriğinle. Bu AkEl’in PoVe oluşudur bir anlığına.

Birinci, ikinci ve üçüncü dünya kıtalar arasında değil yalnızca gündelik hayat, mekan, içimizdedir. Birinci dünyamızla Üçüncü dünyaların karşılaşmalarında hep yeniden ürer PoVe oluş.

okt8PoVe,Dev-Em, Devrimci Emekçi değildir. Henüz.

Olmayabilir de. Devrimci Emekçi, işyerinde örgütlü siyasi faaliyet gösterir. PoVe onu sever, söylediklerine inanır ama iş çıkışı okey oynamak ister. Sosyalist, Devrimci Emekçi ile aynı kürsüyü paylaşmayı tercih ederken AkEl, PoVe’yi tercih eder. Kitle kendini PoVe’ye daha yakın hisseder, Devrimci Emekçi onlar için biraz “aşırı” gelir.

Sosyalistin sendika bürokrasisine karşı ebedi kuşkusu ve güvensizliği vardır, ve bunu PoVe’ye her fırsatta hatırlatır. PoVe durumu idare der, ne Sosyalistten ne  “başgan”dan vazgeçer.

AkEl halen soru sorarken kendi terminolojisini kullanmaktadır. Bu PoVe’de zaman zaman bir algı kaymasına yol açarken, yanıtlarda da söz kaymasına yol açar elbette. Ama PoVe kısa sürede AkEl’in terminolojisinin en azından kendileriyle ilgili kısmına hakim olur. “Sınıf” deyince, “sistem”,”süreç” , “deneyim” deyince, kast edileni daha hızlı kavrar. AkEl’in arada kullandığı “inşallah” sözü, PoVe ile bir yakınlaşma yatırımı olarak iş gören araştırma tekniği öğesidir.

Aktivist, Sosyaliste nazaran kitlenin acil talep ve ihtiyaçlarını merkez alır, bu gündelik kazanımın ötesine sürüklemeye çalışmaz meseleyi, zaten kazanmış olmanın biriktirdiği güç ve deneyimin kendiliğinden etkisine güvenir, yeterli bulur. Mesele hallolduktan sonra, Aktivist’in meseleyle işi biter, aslında PoVe’nin de biter, PoVe iş hallosun ister. PoVe Sosyaliste nazaran Aktivist’in pozisyonuyla daha kolay ilişki kurar ama, Aktivist de, Sosyalist’e nazaran, sınıfsal olarak daha elittir. Aktivist’in PoVe’ye mesafesi AkEl’inkiyle aynıdır. Her üçü de PoVe’nin sözünü söylemesi için kürsü kurar, her üçüyle de “doğrulama” bağlamı geçerlidir.

AkEl’in kürsüde Devrimci Emekçiyi değil, PoVe’yi tercih etmesinin nedeni,  Dev-Em’in söyleminin siyasi olarak yapılandırılmış olmasıdır. Bu yapılanış hali, kitapsız bilginin saf halinin bozulmasına, “doğrulama” işlevinin yitimine yol açar. AkEl bunu istemez. Hem Sosyalist hem AkEl kürsüde kendi sözünün doğrulamasını ister ama, Dev-Em  AkEl’inkini, PoVe ise Sosyalistinkini doğrulamayabilir.

Dev-Em sadece kendisini doğrudan ilgilendiren değil başka ezilme alanlarının direnişlerine de destek verir, politik olarak aktiftir. PoVe, misal sendika çağırdığı zaman bir görev icabı gider, gerekli görür katılmayı. Ama bu süreklilik arz etmez. DeV-Em’in eleştiri potansiyeli yüksektir, içe dönük eleştiri, sol veya sendika içi. DeV-Em eylem içinde dönüşme konusunda kendisini zaten “dönüşmüş” görür, dönüşmeye kitlenin ihtiyacı olduğunu düşünür, o artık “dönüştürücüdür” kendince.  PoVe, eylem içindeki aktifleşmesini DeV-Em’e doğru sıçramasında isteksizdir. Bu sınır,”meselemizi çözelim gündelik hayat kaldığı yerden devam” ile “devrim olmadan kurtuluş olmaz” sınırıdır.

“Eylemde + etki” Sosyalistin talip olduğu şeydir. Yerel mücadelenin genel greve sıçraması, yerel sorunun çözülmesi bakımından da etkilidir, PoVe, DeV-Em ve Sosyalist, hepsi bunu ister. AkEl in odağında meselenin bu yanı yoktur, olsa olsa genel grevin açacağı yeni araştırma ortamı, eldeki bilgilerin sınanacağı yeni bir alan açabilir, bununla ilgilidir. “Eylemde + etki”, yerel mücadelenin kazanılmasından artan, ötesine geçen, sınıfın ülkeyi dönüştürme enerjisini açığa çıkarması, kitlenin hedeflerini büyütebilme olasılığı.

Genel direniş, halktan gelen desteği kendi sınıfından alamayan PoVe ve kitlenin hayal kırıklığını tamir edebilir, bu tamirat da bir “+ etki” olarak Sosyalist ve DeV-Em’in arzusudur.

AkEl elbette Sosyalist de olabilir aynı anda ama faaliyeti araştırmasına dönüktür, araştırmanın yapısını bu fikirlerle kurmuş olabileceği gibi. Ama AkEl araştırma yaparken politik olarak nötr durma gereği duyar. Alacağın cevabın nesnelliğini yükseltmek ister. PoVe, kendisine soru soran AkEl’in politik pozisyonunu hisseder ama “ekmek kavgasındayız” der, bu cevap güncel politika dışı söylem zeminidir. PoVe söylemin politika ötesi kurulması gerekliliği konusunda, Sosyalist’e nazaran AkEl’e yakınlık duyar.

Aktivizm bir modern sonrası mücadele yöntemidir, ve tabii ki aktivist de onun ürünü. Aktivist kendisini doğrudan etkilesin etkilemesin “hak odaklı” her konuya bulaşabilir. Sosyalistin tersine güncel meselenin hallolmasıyla bitecek kapalı bir zaman ve mekan içinde hareket eder. Meseleyi halletme deneyimi, teknik ve taktikleri, kolay sonuç alacak esneme ve eylem stratejileri vardır. Sosyalist ile aynı meselede birlikte olma halinden hoşlanmaz, sosyalist onun çizdiği sınırları tanımaz, bu da aktivist için risktir. Sosyalist dayanışmacıdır, ama PoVe onunla yakınlaşmanın biraz daha riskli, belalı olduğunu düşünür.

PoVe heyecanla anlattığı  ve kendi tespiti olan bazı fikirlerin AkEl tarafından fazlaca önemsenmediğini hissettiği zaman, anlaşılmadığını düşünür, AkEl in olmadığı yerlerde söylemeye devam eder.

Dev-Em, işyerinde v e eylem alanında kendi işçi arkadaşlarından çok Sosyalist ile sıkı fıkıdır, onlardaki “önderlik” özleminin de taşıyıcısıdır. Bu durum kitle ile arasına mesafe girmesine yol açar ama o bu sorunu hafifletmek için PoVe ile arkadaş olma eğilimine girer. Dev-Em’in “komite” fikri PoVe tarafından kuşkuyla karşılanır çünkü PoVe örgütlenmenin sendikal hiyerarşiyi takip etmesinin daha az sorun yaratacağını düşünür.

PoVe, AkEl tarafından araştırma için sorulan sorularda onun kullandığı terimlere pozitif yaklaşır, ve genelde olumlayacak şeyler söyleme eğilimindedir. Araştırmanın nesnelliği, bilgilerin dosdoğru olması değil, dayanışma ihtimalini zayıflatmama, dayanışmacıyı incitmeme eğilimi baskındır. Eleştirel bakışta kendini bir adım geri şeker. Dev-Em ise, eleştirellikte olandan abartılı davranır.

Aktivist, mesele odaklı düşündüğü için yerel sorunun çözümü konusunda daha fazla bilgi ve deneyim biriktirmiştir. Pratik, ön açıcı ve uygulanabilir çözümler üretmekte Sosyalist’e nazaran daha avantajlı olabilir. Sosyalist’in adından gelen, insanların zihnindeki tarihsel önyargılarla efor kaybetmek zorunda kalmaz. Sosyalist bildiri dağıtırken o yerleri süpürüyor olabilir. PoVe, yerleri süpürene daha fazla yakınlık duyar. Dev-Em, bildiri dağıtana.

Sosyalist ve Dev-Em’in devrim perspektifi, yani yerel sorunun çözümü ötesi arzuları, yerel sorunu araçsallaştırabilir, her türlü taviz “ihanet”le damgalanan sert bir karşılık alabilir, bu durum PoVe için “çözüm istemiyorlar galiba” düşüncesine yol açabilir. Aktivist konumun şiddet dışı kalmayı nerdeyse garantilemesi PoVe’yi aktiviste yaklaştıran başka bir etken olur. PoVe, genelde Kitle’nin yaşam, değer, beklenti ve hallerini bir adım öne çıkarak temsil eder.

okt9Sendikacı, DİSK Gnl. Bşk.Gani Beko ve TEKGIDAİŞ Gnl. Bşk.Mustafa Türkel Tekel  Direnişi sırasında

Sendikacı, yasal olarak kurumsallaşmış sendikal hiyerarşi ve karar alma süreçlerini titizlikle korur, başkanına laf söyletmez, içerden tepkilere karşı sendikal düzeni korur. Dev-Em, Sendikacı’yla kıyasıya çatışma halindedir. Sarı, sendika ağası, satılmış kelimeleri ağzından düşmez. PoVe, fikri olarak bu konuda Dev-Em in doğruluğunu tasdik eder, onaylar ama genel olarak davranışını tekrarlamaz, sendikacıyla çatışmaya girmez, var olan işleyiş bozulursa yeni bir düzenin kurulabileceğinden emin olamaz.

Dev-Em sendika veya eylem dahilinde kendi başına durmaz, kendi politik hareketince adlandırılmış sendikal inisiyatifler içindedir. PDD, DDSB, Dİ, BDSP gibi. PoVe bu inisiyatiflerle genelde sıcak temas halinde olmak ister ancak birisine dahil olmakta tereddüt duyar. AkEl veri toplamak için Dev-Em inisiyatiflerine gider ama genel çıkarımlardan çok bizzat onları bir kategori altında incelemek için. Sosyalist kendine bağlı olan inisiyatifle birlikte çalışmayı tercih ederken, bu bir fraksiyonlar arası rekabet alanıdır zira, Aktivist, PoVe ile çalışmayı tercih eder.

DeV-Em genelde sendikal organlarda yer almak ister, misal temsilci, şube yöneticisi, eylem alanında işçi meclislerine seçilmek ister, aday olur, sendikacı bu organlardan Dev-Em i uzak tutma eğilimindedir. Her ikisi de bunun için PoVe’nin desteğini arar. PoVe aday olsa seçilme olasılığı daha güçlüdür, çoğu zaman taban desteği hem Sendikacıdan hem Dev-Em den güçlüdür.

PoVe, hakkını yiyen devletse bile hükümeti hedef almak, hatta karşısına şahsen bir parti ya da yetkili kişiyi alarak düşmanını kişileştirmek, karşısına etiyle kanıyla bir insanı alma eğilimi duyar. Çünkü başta devlet, kurumlar duygusuzdur ve acıklı eyleminden etkilenmeyebilir. Devlet, hükümetten daha zor ikan olur. Hükümeti karşısına alınca, devletin hükmetmeyen tarafları PoVe’yi destekleyebilir. Sosyalistin “devlet” i karşısına alan söylemine bundan dolayı biraz uzak durur. Devlet PoVe için, içinde barındığı güvenli siyasal alandır her şeye rağmen. Onu hükümetler ve kişiler kötüleştirir, diye düşünür.

PoVe kendini sözlü olarak ifade etmeyi ister, AkEl ise yazılı. PoVe için söz söylemenin en uygun ortamı arkadaşlık ortamı iken, AkEl için yazıyla söylemenin en uygun ortamı kendisiyle kaldığı ortamdır. PoVe  işitilmek ve dinlenmek isterken, AkEl okunmak ister.

Not; “Eylemden Öğrenmek” kitabı yazarı Nuray Türkmen ve Sevgi Türkmen’in katkılarıyla